Dervişin biri geziye çıktı; döne dolaşa bir hana konuk oldu, eşeğini ahıra
bağladı, kendisi de
dostlarıyla sofranın baş köşesine oturdu. Yemek ve tatlı
yiyerek söyleşmeye daldı, gitti.
Derviş yemek
arasında eşeğini hatırladı; hanın hizmetlisine döndü:
“Ahıra git, eşeğe saman ver, arpa ver,” dedi.
Hizmetli:
“Söylemene ne gerek var? Bu işler, eskiden beri benim işim,” dedi.
Derviş:
“Önce arpayı
ıslat; çünkü eşek karttır, dişleri kesmez,” diyerek akıl vermeyi
sürdürdü.
Hizmetli söylenerek:
“Yersiz
konuşuyorsun, bu işleri en iyi ben bilirim,” dedi.
Derviş cevap verdi:
“Bak! Her şeyden önce palanını
[12]
indir. Yaralı olan sırtına, acıyı giderecek
ilaç sür.”
Hizmetli:
“Tamam anladık! Bana işimi
öğretme! Ben senin gibi yüzlerce kişiyi
ağırladım, hepsi de benden memnun kaldı. Bıktım artık, az
konuş, bana salık
verme!” diye söylendi.
Hizmetli, daha sonra:
“Gideyim de önce arpa ve saman
getireyim,” diye düşündü.
Gitti, ama eşeği de unuttu gitti hemen. Derviş tavşan uykusuna yatmıştı.
Hizmetli arkadaşlarının yanına giderek, dervişin sözleriyle acı acı alay etti,
eğlendi.
Dervişse, o uzun yolculuktan yorulmuş bitmişti; açık gözlerle düşler
görüyordu. Düşünde, eşeği bir kurdun pençesine düşmüştü; kurt, sırtından
budundan onu parçalıyordu.
Derviş uykudan uyanınca:
“Bu ne saçma bir düş; acaba o sevecen hizmetli nerede?” dedi kendi
kendisine.
Derken, yeniden
uyuyakaldı, yeniden, karmakarışık düşler görmeye
başladı. Eşeği kimi zaman kuyuya, kimi zaman bir çukura düşmüş
görüyordu; zaman zaman da birden yatağından fırlıyor, dualar ediyordu.
Uyanınca:
“Allah Allah! Bu derdin çaresi nedir? Bu hizmetli bize bir kötülük mü
düşünüyor yoksa?” diye
düşündü.
Derviş böyle düşünürken, eşeği öyle bir durumdaydı ki, düşman başına. O
zavallı eşek
bütün gece taş toprak içinde, palanı tersine dönmüş, kayışı
kopmuş durumdaydı. Yol yorgunluğuyla ölmüş bitmiş, bütün gece yemsiz
yiyeceksiz kalmıştı. Zavallı eşek bütün gece:
“Yâ rabbî! Arpadan
vazgeçtim, biraz saman ihsan eyle!” diye dua etmişti.
O zavallı eşek aç açına sabaha kadar bir yanda
n öbür yana döndü durdu.
Sabah olunca hizmetli geldi, hemen palanını düzeltti. Eşek satanların
yaptığı
gibi, onu ucu sivri ağaçla iki üç defa dürttü. O insafsız, soyunun gerektirdiği
her eziyeti
zavallı eşeğe yaptı. Eşek o dürtme acısıyla açlığını, perişanlığını
unuttu, sıçradı, kalktı. Zavallının dili yoktu ki çektiği sıkıntıyı anlatsın.
Derviş sabahleyin kalktı, eşeğine bindi, yeniden yola koyuldu. Eşek
adım
başında tökezliyordu. Eşeğin durumunu görenler, onu hasta sandılar; kimi,
kulağına, burnuna
bakıyor; kimi, damağında yara mı var diye ağzını açıyor;
kimi, nalına sıkışmış taş parçası arıyor; kimi de gözünde yara var mı diye
araştırıyordu.
Gelip geçenler dervişe:
“Efendi, nedir bu eşeğin hali?”
diye soruyordu.
Derviş durumu anlamıştı; o insafsız hizmetli, eşeği aç bırakmıştı. Bunu
0 Yorumlar